En Batı Amerika - 4 San Francisco

KÜNYE

Tarih : Nisan 2011
Süre : 3 gün
Rota : San Francisco


YOL HİKAYESİ

SAN DIEGO'DAN SAN FRANCISCO'YA


Öğlene doğru San Diego'dan yola çıkıyoruz. Molasız Los Angelas'a 2 saat, oradan San Francisco'ya yaklaşık 7 saat sürecek uzun bir yolumuz var. Yorgunluğumuzu üzerimizden atamadık, Gülay uyuyor, ben de zorlanıyorum. Los Angelas'da başladığımız yer olan Long Beach'e kadar yeni bir şey yok. Buradan sonra otobandan gitmeyeceğiz, bütün yorgunluğumuza rağmen okyanus kıyısındaki yolu deneyeceğiz.

İlk durağımız Santa Monica. Pırıl pırıl bir hava ve pırıl pırıl bir şehir. Otellerin sıralandığı yol kenarında park ediyoruz. Park cihazlarını da ilk kez kullanıyoruz. Biraz bozukluk atıyoruz ve 1 saat kadar sorun yok. Burası okyanus manzaralı ama okyanusa ulaşmak için aşağıya inmek gerekiyor. İniyoruz ve yine devasa uzunlukta ve genişlikte bir kumsaldayız. Solumuzda okyanusa uzanmış rıhtımı görüyoruz ama uzakta. Biz yalınayak okyanusa ulaşıyoruz ve suyla buluşup dönüyoruz. Park ettiğimiz yerden 5-10 dakika devam ettiğimizde şehir merkezindeyiz. Arabayı yol kenarına parkedip paralel caddeye, 3.caddeye çıkıyoruz. Alışveriş mekanları ve cafeleriyle bu cadde şehrin merkezi. Biraz dolaşıp, bir yunan restoranında yemek için mola veriyoruz. Bizim kebaplar, yemekler ve tatlılar burada yunan yemeği olarak sunuluyor. Menüde baklava, musakka falan aynen yazılmış. Baklava Türk mutfagi değil mi diye soruyoruz, aldığımız cevap "herkesin baklavası var, Mısır'ın Rusya'nın bile". Kızıyoruz ama özlemişiz, burada yiyoruz yemeğimizi.

santa monica
Yola devam ediyoruz. Okyanus boyunca uzanan yazlık yerleşimleri geçiyoruz. Bunlardan birisi de Malibu. Arabadan gördüğümüz kadarıyla yetiniyoruz. Çok farklı bir şey çarpmıyor gözümüze.
Bir sonraki durağımız Santa Barbara oluyor. Çok güzel bir yer, belki de sahil boyunca gördüklerimizin arasında en güzeli burası. Arabadan iniyoruz ve biraz dolaşıyoruz sahil boyunca.

santa barbara
Zamanımız azalıyor. Yolumuz çok. Sahili terkederek içeriye giriyoruz ve otobana paralele uzanan yol boyunca artık hedefimiz San Francisco. Gülay kullanıyor arabayı. Manzara burada da güzel. Yeşillikler içindeyiz, kah orman, kah göl, kah çayır çimen. Gözü rahatsız edecek hiçbir insan yapısı yok. Bağlar, ekili dikili araziler de çok düzenli. Bizim değerini bilmeden yağmaladığımız güzelliklerimizin yanında burada yol boyunca gördüğümüz her şey çok düzenli ve abartılı bir şey yok. Yolda büyük arabaların dışında dev tırlar, bunları süren bayan şöförler ve yine devasa karavanlar dikkat çekenler. Bu arada bir kavşakta sağ ve soldan yola giren arabaların arasından sıyrılarak kaza tehlikesi de atlatıyoruz. Kavşaklarda ana yoldaki arabanın yavaşlaması gerekiyor, aklımıza yazıyoruz. Akşam oluyor, direksiyonu değişiyoruz. Gece yarısı San Francisco'ya giriyoruz.

SAN FRANCISCO


Yorgunluk hat safhada ve saat gece 2. San Francisco sırtlarından aşağıya doğru iniyoruz. Yağmur var, her yer sakin. Yine oteli bulana kadar şehir içersinde biraz uğraşıyoruz. Otelin olduğu bölgede yollar dar, arabayı parketme şansı yok. Oteli buluyoruz, parkına girmek için ters yöne dönerek hemen parka giriyoruz. Bir anda parlak bir ışık yanıyor ve pusudaki polis peşimizden parka giriyor. Bu yorgunluğun üstüne otel yerine karakola gitmek mi var kaderde? Polis yanımıza geliyor, arabadan çıkmıyoruz. Yarım yamalak ingilizce anlatıyoruz birşeyler. Anlıyor yabancı olduğumuzu ve affediyor bu seferlik :) Yanımıza gelen park görevlisi de yardımcı oluyor ki o da bir Türk. Arabayı yakındaki bir otoparka parkediyorum. Sabah erken kalkıp arabayı bırakmam gerekiyor. Önce depoyu boş olarak bırakmayı düşünüyorum ama bu şekilde daha pahalıya geldiğini öğrenince benzin doldurmaya gidiyorum. San Francisco merkezinde yakıt istasyonu da bulamıyorum. Rasgele dolaşırken şehrin dış mahallelerinde bir tane buluyorum ve gidip biraz uyumayı düşünürken bu sefer de trafikte takılıyorum. Yollar kapalı, Obama bugün buradaymış. 10 dakikalık yolu gitmem bir saatten fazla sürüyor. Arabayı burada kullanmama kararının isabetli olduğunu anlıyorum. Nihayetinde arabayı veriyorum. Yorgunum ama San Francisco'yu gezmeye hazırım.

Otelden çıktığımızda gecenin kasvetinde dolandığımız bu yerlerin şehrin merkezi bir bölgesi olduğunu anlıyoruz. Birkaç adım ilerimizde Union Square var. Küçük bir alan, ama binaların arasında bir nefes aldırmış. Hava serin, caddeler kalabalık. Kalabalığın içersinde yürüyoruz. Alışveriş mekanları bol. Yüksek binalar arasındayız. Şehrin yıllanmış bir havası var, eski ama oturmuş. Önce yakındaki china town'da dolaşıyoruz. Çok cazip gelmiyor. Şehir içersinde yürümeye devam ediyoruz.

square union
Sonuda sahile iniyoruz. Burada da önce Pier 39 rıhtımını gezerek başlıyoruz. Hediyelik alışveriş ve yemek üzerine bir yer. Burada öğle yemeğimizi, Türk çıkan şef garsonun da yardımıyla deniz mahsülleri olarak yiyoruz. Rıhtımtan deniz aslanlarını da seyrettikten sonra Golden Gate köprüsü tarafına doğru kalabalıkla birlikte yürüyoruz. Yol boyunca hediyelik eşya satan dükkanlar, sokak sanatçıları. Eski gemilerin bulunduğu bir rıhtımı daha geziyoruz. Yolun sonunda parkta dinlenip golden gate köprüsünü ve alcatraz adasını seyrediyoruz. Turu tamamlamak için son durağımız Ghirardelli çikolata fabrika satış mağazası oluyor. Aynı yoldan dönüp, Pier 39 rıhtımının karşısından otobüsle geri dönüyoruz. Akşam olmak üzere. Yenmeği burger olarak yiyip, yolumuzun üstündeki mağazalara uğruyoruz, günü kapıyoruz.

alcadraz
Son günümüze otele yakın bir yerde kahvaltı ile başlıyoruz. Sonrasında San Francisco'nun simgesi cable car sefası yapacağız. İlk durakta uzun bir kuyruk var ama bekleyiş çok keyifli. Zenci iki eleman burada dans ediyor. O kadar iyiler ki araca binsek mi seyretsek mi tereddüt ediyoruz. Araç geliyor, kol kuvvetiyle döndürülüyor ve en öne kuruluyoruz. Yavaş yavaş, çan çala çala yokuşları çıkıyoruz. Sonra aşağı doğru iniyoruz ve Ghirardelli fabrikasına yakın son durakta iniyoruz. Bugün hedefimiz golden gate köprüsü ve buradan karşıya geçerek Sausalito'yu gezmek. Köprüye nasıl ulaşacağımızı bir türlü bulamıyoruz. Otobüsü deniyoruz, sorduklarımızın yardımıyla bir tanesine biniyoruz ama yanlış olduğunu anlayıp iniyoruz. Biraz yürüyoruz, ikinci denememizde zenci bayan otobüs şoförü köprüden geçtiğini söylediği otobüs bize bütün şehiri gezdiriyor ama köprüyle alakasız şehrin öteki ucuna kadar gidiyoruz. Kenar mahallalerde ilginç tipler otobüse biniyor. Dönüşte biraz merkezi bir yerde iniyoruz ve sağ duyularımla market street'i buluyoruz. Buradan sonrası kolay. Bugünkü plan yalan oldu. Yapacak birşey yok, kendimizi alışverişe veriyoruz, Gülay mutlu :)


golden gate köprüsü
Son günümüze yine iyi bir kahvaltıyla başlıyoruz. Biraz alışveriş ve yine zenci elemanların dansını seyrettikten sonra artık dönüş zamanı. Taksiyle havaalanına gidiyoruz.


Uçakla Londra üzerinden aynı uzun yolculuğu yaparak İstanbul'a iniyoruz.
Memleketimizi seviyoruz. İlk gördüğümüz yerde kebap yiyeceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder