İtalya - 3 Roma

KÜNYE

Tarih : Eylül 2012
Süre : 2 gün
Rota : Roma

YOL HİKAYESİ

ROMA

Pazartesi sabahı Sorrento'dan ayrılıyoruz. Geldiğimiz yolu izleyerek Roma'ya ulaşıp oteli bulduğumuzda saat 2'ye geliyordu. Gülay'ı otelin olduğunu düşündüğüm yere bıraktıktan sonra arabadan kurtulmak için Roma sokaklarına daldım. Yakın bir yerlerde bir otopark bulmaya çalıştım, bir tur sonrasında otel yakınında arabalarla dolu ara sokakların birinde şansa bir arabalık bir yer bulduğumda çok sevindim. Sonrasında otelin ek binasındaki odamıza yerleştik.
Vakit kaybetmeden kendimizi Roma sokaklarına attığımızda saat 3'e geliyordu. Otelin bulunduğu sokağın ucunda Collesium'u görebiliyorduk. Oraya doğru yürüdük. 55 bin kişilik görkemli bir yapıyla başladık. Bu ünlü yapıyı yakından görmek heyecan verici. İçini görmek için ise sanırım 6 euro veriyorsunuz. Uzun bir kuyruk var, dışarıdan görebildiğimiz kadarıyla yetiniyoruz ve devam ediyoruz.





Arena'dan Forum ve Palatino'nun da yeraldığı antik Roma'ya doğru ilerliyoruz. İçeri girmek için adam başı 11 euro veriyoruz. Bu sefer audioguide almıyoruz. Biraz yürüdükten sonra büyük spor alanına geliyoruz.




Devam ettiğimizde palatino yani Roma'lı yöneticilerin yaşadığı ve yönettiği bölgeye geliyoruz. Yapılar çok iyi korunmamış ve yeterli tanıtım da yok. Biraz hızlıca geziyoruz. Nispeten daha aşağıda kalan bölge ise şehir merkezi olarak nitelendirebileceğimiz forum bölgesi. Geniş bir alana yayılmış kalıntılar arasında dolaşıyoruz.




Çıkış kapısına dönmeden önce ilk imparator Sezar'ın küllerinin gömülü olduğu üstü kapalı küçük bir alanı da atlamıyoruz. Açıkçası çok etkilenmedik. Biraz düzensiz ve bakımsız, çok iyi de korunmamış. Biz de iyi hazırlanmayınca biraz yavan oldu.

Çıkışta sola dönüyoruz. Hedefimiz Roma'daki popüler alanlar. 5 dakikalık bir yürüyüş sonrası ilk karşımıza çıkan Venezia meydanı ve bu meydana bakan Vittorio Emanuele2 anıtı oluyor. Anıt dediğimiz devasa bir yapı. Sanırım 1911'de yapılmış. Roma Cumhuriyeti'nin kurucusu adına yapılmış. Terasından Roma manzarası seyredilebiliyor. Biz çıkmadık. Meydanda başka görülecek bir şey yok, zaten araç trafiğine açık bir alan.



Meydana açılan ana caddeden devam ediyoruz. Yine kısa bir yürüyüş sonrasında sağa yukarı dönüyoruz, kalabalıkları izlediğimizde Trevi çeşmesini(aşk çeşmesi) buluyoruz. Roma'nın en gösterişli çeşmesi olarak bilinen bu yer hınca hınç. Çeşmedeki atlar biri sakinliğiyle diğeri hırçınlığıyla aşkın iki halini temsil ediyormuş. Ortadaki de Poseidon abiymiş. Fotograf çektirmek, dilek gibi ritüelleri gerçekleştirip geldiğimiz ana caddeye doğru geri dönüyoruz.



Bu sefer ana yoldan sola aşağıya doğru gidiyoruz. Ara sokaklarda ilerlerken bir anda Pantheon'u karşımızda buluyoruz. Burası della Rotonda meydanı. Küçük bir alanda tapınağa karşı birkaç cafe var. Tapınak çok büyük kubbeli çok eski bir yapı. O dönemde bu kadar büyük bir kubbe inşaası soru işareti. Giriş bedava. Giriyoruz, geziyoruz. Kiliseye çevrilmiş. Kafanızı kaldırdığınızda tepesindeki delikten gökyüzünü görebiliyorsunuz.



Çok yorulduk. Navona meydanına kadar gayret ediyoruz. Burası da birkaç sokak ilerde. Beklentilerimizi karşılayan ve en beğendiğimiz meydan oluyor. Heykelleri ve cafeleriyle güzel bir ortam. Artık mola zamanı. Cafelerden birisini gözümüze kestirip oturuyoruz, yiyoruz, dinleniyoruz.


Akşam oluyor. Meydan loş. El emeklerini sergileyen satıcılarla cıvıl cıvıl. Sergilenen resimlere bakınıyoruz. Son bir yer daha var gitmeyi düşündüğümüz. Ters istikamette sokaklardayız yine. Tenha sokaklar umulmadık şekilde akşam yemeği işlekliğinde cafelerle dolu canlı sokaklara çıkıyor. Biraz kayboluyoruz, Tiber nehrine geliyoruz. Sonrasında gps ile hedefe varıyoruz.

Spagna meydanında İspanyol merdivenlerindeyiz. Karşımızda merdivenlerde oturan bir sürü insan. Onlar bizi seyrediyor, biz onlara bakıyoruz. Sonra onların saflarına katılıyoruz, biz de etrafı seyrediyoruz.



Artık geri dönebiliriz. Ama meydanın üzerinde olduğu caddenin sonunda bir meydan daha var. Meydan olayını bitirelim diyoruz, del Popolo meydanına gidiyoruz. Saat 11'e geliyor. Büyük bir meydan ama bu saatte kimse yok. Meydana bakan birkaç kafe var. Birinde bir yorgunluk kahvesi içip dönüşe geçiyoruz. Yürümeye devam, hayatımızın yürüşüydü herhalde. Nerdeyse 8-9 saattir yürüyoruz, Roma'yı artık biliyoruz.

Otelin bulunduğu küçük meydan hala canlı. Gençlere biz de katılıyoruz, gece yarısına kadar çekirdek çitliyoruz.

Salı günü nehrin diğer kıyısına geçeceğiz. Sabah 10'da yola çıkıyoruz. yakındaki metro istasyonundan metroya biniyoruz. Vatikan'a gelmemiz çok sürmüyor. Sonranda San Pietro meydanında San Pietro kilisesine girmek üzere hazırız. Büyük bir kalabalık ve kuyruk var. Arandıktan ve aramızdan kolu bacağı açık kızlar ayrıştırıldıktan sonra kiliseye giriyoruz. Büyük ve alabildiğine süslü. Gezmemiz bir saate yakın sürüyor.
Dünden kalmayız, yorgunuz ama kubbeye çıkmak istiyoruz. Asansöre fazladan 2 euro toplam 7 euro vererek 200 civarı merdivenden kurtarıyoruz. Sonrasında Michelangelo'nun eseri olan kubbeyi ve kubbeden kilisenin içerisini seyrediyoruz.




Yürüyerek çıkmaya devam ediyoruz. Merdivenler daralıyor, eğriliyor, nefesimiz biraz daralıyor ama yılmıyoruz, 320 merdiven sonrasında zirvedeyiz. Roma'yı kuşbakışı seyrediyoruz.



Vatikan müzesi için geldiğimiz yönde geri gitmemiz gerekiyor. Girişinin 11 euro olduğunu biliyoruz. Zamanımız çok yok, Vatikan'a da daha fazla katkı yapmak istemiyoruz. Bunun yerine yol kenarında satılan çantalardan alarak siyahi arkadaşlara katkı yapıyoruz.

Sonrasında yolumuzun üzerindeki Melekler kalesine doğru ilerliyoruz. Kale Roma imparatoru Hadrian tarafından ailesi için türbe olarak yaptırılmış. Sonrasında çeşitli amaçlarla kullanılmış. Hatta Cem Sultan 4,5 sene burada hapsedilmiş. Sırf onun hatırına 10,5 euro verip içeri giriyoruz. Döne döne kat kat tırmanıyoruz. En tepede terastan seyir güzel. Müze olarak düzenlenmiş alanları geziyoruz. Güzel bir melek heykelini ve restore edilen bir mancınığı hatırlıyorum. Biraz gizemli bir yer. Ama Cem Sultan'a ilişkin bir şey yok, çıkıyoruz. Melekler köprüsünü geçtikten sonra Tiber kenarında oturuyoruz bir müddet.




Aslında şehirde planladığımız yerleri gezdik. İlk gün abarttığımız için biraz erken bile bitirdik. Artık salına salına yürüyoruz, saat de 4'ü geçti. Şehir küçük meydanlar, kiliselerle dolu. Campo de' Fiori'ye doğru ilerliyoruz. Burada pazarı görmek niyetindeyiz. Meydana geldiğimizde pazar toparlanıyor. Anladığımız kadarıyla meyve sebze pazarı. Dert etmiyoruz. Burada bayağı bir cafe var, hoş meydanlardan birisi. Kahvemizi içip devam ediyoruz.



Spagna meydanının önünden geçen cadde, buranın bitiminde aşk çeşmesine döndüğümüz caddelerde alışveriş için dolaşıyoruz. Yorgunluk bende iyiden iyiye kendinin hissettiriyor, Gülay ise daha bir dinçleşti; alışveriş iyi geldi anlaşılan :) Akşam olurken bir kez daha aşk çeşmesindeyiz, yorgunluk dondurmalarımızı yiyoruz. Del Corso caddesi üzerinde bakına bakına otele devam ediyoruz. Otelde kısa moladan sonra akşam yemeği için yine dışardayız. Sokaklarda gezinirken küçük güzel mekanlarlar görüyoruz, güzel bir akşam yemeğinden sonra Collesium'u bir de gece görelim diyoruz. Son noktayı da böyle koyuyoruz.



Aslında Roma'da gezilebilecek çok daha fazlası olduğu kesin. Bizim de notlarımızda olan birkaç yerden bahsetmek istiyorum.
Biri Maria Maggiore kadetrali. Diğeri Trastevere bölgesi. Bu bölge Vatikan'ın güneyi ya da aşağısı diyebiliriz. Bölgedeki sokaklar, evler  dışında meydanı da görülmesi tavsiye edilen yerler arasında.

Vatikan müzesini gezecekler için de öneriler; Mısır koleksiyonunu bulundurun antik sanat bölümü, hristiyanlığın ilk dönemlerine ait eserleri barındıran hristiyan sanatı bölümü, Sistine şapeli ve Raphael'in dekore ettiği 4 oda.

Artık bir dahakine...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder