Bizim Millet - 3 Köklerin Verisi


Milletlerin genetik olarak birbirlerine üstün olduklarını düşünmüyorum. Bence insanlar genel olarak düşünceleri ve davranışları açısından birbirlerine yakınlar. İçlerinde farklı yetenek ve kapasitede olanları her zaman var ama burada da sınırlar var.
Dolayısıyla insanların oluşturduğu topluluklar, yaşadıkları koşullara göre şekilleniyorlar ve şartlara göre belli dönemlerde daha iyi konumda olurlarken sonrasında çöküşler yaşıyorlar. Bu topluluklar ve oluşturulan kültür içersinde en zirve noktada bile olumsuzluklar görülürken, en kötü dönemlerde de güzellikler oluşturulabiliyor.

Bu bakış açısıyla Türk tarihinin başlangıç safhalarına dair değerlendirmelerin ilkini burada yapmaya çalışacağız.


Türklerin kökenine dair bilgiler çok yetersiz. Türklerin kendileriyle ilgili yazılı belgeleri M.S. 600'lü yıllarda başlıyor. Türklerle karşılaşan toplulukların bıraktıkları yazılı belgelerden miladdan birkaç yüzyıl önceye kadar gidilebiliyor. Daha öncesi için arkeolojik, genetik, antropolojik ve dil bilimi araştırmalarıyla oluşturulan farklı tezler var. Bu araştırmalar da genelde batılı bilim adamlarınca yapılıyor ve yorumlanıyor. Dolaysıyla bu dönem henüz aydınlanmamış, eksiklik ve hatalara açık bir içerikten oluşuyor.

Bu ilk bölümde öncelikle yazılı dönemlerin ötesine uzanmak adına mevcut verileri ortaya koymaya çalışalım.

Tarihi Dönemler

Buzul Devri Öncesi


Modern insanın 85000 yıl önce Afrika'dan çıktığına inanılıyor. Öncelikle Hint-Pasifik kıyılarına yayılıyorlar. Bu bölgelerden kuzeye, Orta Asya'ya yayılmanın 45.000-40.000 yıl önce olduğu kabul ediliyor. Buradan da daha kuzeye yayılma devam ediyor ve 25000 yıl önce Amerika kıtasına ulaşılıyor.

Bu yayılmanın genetik açıdan takibini yapmaya çalıştığımızda,  y-dna haplogroup haritasına göre güneyden Asya içine girme aşamasında K gen grubunun iki kola ayrıldığı; Asyanın doğusuna N ve O, iç asyaya ise Q ve R grubunun girdiği görülüyor. R batıya Hazar denizine doğru yayılırken Q Orta Asya'dan kuzeye ve Amerika'ya ilerliyor. Buzul devri sonrasında ise doğudaki N grubu saatin ters yönünde bütün kuzey asyayı kaplıyor. Yayılımın son durumunda Orta Asyanın batısında R, doğusunda O, kuzeyinde ise N ve Q gruplarının ağırlıklı olduğu düşünülüyor.




Buzul Devri


22 bin -18 bin arasında en üst düzeyde yaşan buzul devrinin sonlanması ise yaklaşık 10-12 bin yıl öncesine tarihleniyor. Buzul döneminde kuzeydeki topluluklar daha güneye ve sığınabilecekleri alanlara göçüyorlar. Bu da büyük bir karışım meydana getiriyor.
Asya içindeki topulukların doğu ve güneydoğu asyaya ve batıya ukraynaya göçlerinin olduğu belirtiliyor. Bunun dışında bölgede uygun sığınma alanlarında da yaşam devam ediyor. Bunlardan Asya için şu ana kadar bilineni Hakasya bölgesinde bulunan Afontova Gora ve Bering bölgesinde birkaç yerleşim (bu bölgede uygun koşullar olduğu ifade ediliyor).

Buzul Devri Sonrası


Buzul döneminden sonra eski yaşam bölgelerine tekrar yayılan toplulukların karışması da devam ediyor.
MÖ 4000-5000 yıllarına kadar bu yayılma ve yaşam hakkında çok bilgi yok. Sonrasında bulgular insanların yaşama elverişli bölgelerde kalabalıklaştıklarını ve ilerleme kaydettiklerini gösteriyor.
Hindistan'ın Indus bölgesinin kuzeyine doğru Hazar ve Aral gölleri çevresinde ve Karadeniz kuzeyinde bu toplulukların varlıkları görülüyor. Orta asya içlerine ve kuzeyine yayılan kültür alanları oluşuyor.

kültür bölgeleri (wikipedia) 

Bu ortasya kültürleri ile ilgili kısa bilgiler verelim:

Anav - Kelteminar

Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat yakınlarında Anav (Anau) adını taşıyan yerde ortaya çıkarılmıştır. Burada yapılan kazılarda M.Ö. 4000-1000 yılları arasında tarihlendirilebilen oldukça gelişmiş yerleşik bir kültüre rastgelinmiştir. Güneşte kurutulan tuğlalardan yapılmış evlerde oturan Anav insanı, at, koyun, sığır besliyor ve çiftçilik yapıyordu. Aynı yerleşik kültürün bir benzeri de Aral gölü çevresinde (Kelteminar kültürü: M.Ö. 3000) ve Anav yakınlarındaki Namazgâhtepe’de bulunmuştur. Namazgâhtepe’de yapılan kazılarda, M.Ö. 2500 yıllarına ait dibekler ve bakırdan çeşitli süs eşyaları ele geçirilmiştir. Öyle anlaşılıyor ki, bu kültürün insanı, tarihin oldukça erken sayılabilecek bu döneminde, arpayı ve buğdayı dibeklerde öğütüp, un ve ekmek yapmayı, daha önemlisi maden işlemesini öğrenmiş bulunuyordu.


Hakasya bölgesi temelli olarak kültürlerle ilgili bilgi vermeye devam edelim:

Afanasiev Kültürü:

Altay ve Sayan dağlarının kuzeybatısındaki bozkırlarda, MÖ 3000 - MÖ 1800 döneminde oluşan kültür. Batıdan gelen toplulukların yerel halk içersinde erimesiyle oluştuğu belirtiliyor.
Maden kullanımı, hayvan yetiştiriciliği bu kültürün özelliklerinden. Afanasevo insanın kültürel bakımdan elde ettiği en önemli başarı, hayvan yetiştirmenin dışında, ilkel biçimde de olsa ziraat yapmaya başlamasıdır. Kurgan denilen mezarların Orta Asya ve Sibirya'daki ilk örnekleri de burada görülüyor.

Okunev Kültürü:

Hakasya bölgesinde MÖ 2500 - MÖ 1800 döneminde görülüyor. Batıdan gelen topluluklar yok, yerli halka ait bir kültür.
Kurt, ayı, geyik kutsanmış hayvanlar. Hayvancılık yapılıyor. Balbal mantığının kökeni olduğuna inanılan taş anıtlar görülüyor. Bu heykellerde şamanları temsil ettiğine inanılan yüzleri güneş olarak çizilen örnekler var.

Andronovo Kültürü:

Baykal gölünden Ural dağlarına kadar uzanan bütün bozkır sahada  MÖ 1800 - MÖ 1200 dönemini kapsıyor. Andronovo kültüründe en önemli gelişme, metal işlemede (metalurji) gerçekleştirilmiştir. Tunç (bronz) ve altından yapılmış süs eşyaları da ilk defa Andronovo kültüründe görülmüştür. Diğer taraftan, bu kültürün insanı, at ve koyunun yanında deve ve sığır gibi hayvanları da beslemeye başlamıştır.
Bu kültürde batılı toplulukların ön planda oldukları ifade ediliyor ve onların etkisiyle ölü yakma Orta Asya ve Hakasya'da görülüyor.

Karasuk Kültürü:

Yenisey'in kollarından Karasuk bölgesinde MÖ 1200 - MÖ 700 tarihlerinde oluşuyor. Karasuk adıyla tanıtılan bu kültürde Andronovo geleneği devam ettirilmekle beraber, yenilik olarak demir madeni bulunmuş ve işlenmesine başlanmıştır.  Şaman kültürünün yadacılık geleneği ve at biniciliğine dair izler de burada görülmekte. Dört tekerlekli arabalar, keçeden derme çadırlar (kurulup sökülebilen) ve mezara yiyecek, içecek koyma gibi dinî âdetler bu kültürde var. Bunlar İskit-Hun kültürünün öncelleri olarak düşünülmekte. Dolayısıyla bu kültürün atlı göçebe kültüre ait ilk oluşumları barındırdığı ifade edilebilir.

Tagar Kültürü:

Yeni gelenlerle yerli halkın karışmasıyla Ob Nehri boyları ve Hakasya bölgesinde MÖ 700 - MÖ 300 arasında görülür. Demir, altın, gümüş, bronz, silahlar, süs eşyaları, aletler üretilmiş, metal teknolojisi zirve yapmıştır. Belirtilen eşyalar hayvan üslubu denilen üslup ile süslenmiştir

Taştık Kültürü:

MÖ 300 - MS 400 tarihlerinde oluşan kültür alanı. Yaygın bir mumyalama geleneği mevcut. Taştık kültürünün en güzel eserleri mumyaların yüzlerine konulmuş kil ölü maskeleridir. Ahşap evlerden oluşan obaların etrafı, ağaç kütükleri ve dalları (çit) ile çevrilmiştir.




Bilimsel Veriler 


Bu bölümde çeşitli bilim dallarından toparladığımız bilgileri paylaşmaya çalışacağız. Amaç kesin sonuçlara, yargılara ulaşmak değil, üretilen düşüncelerde çok uzaklara savrulmayı engellemek.

Genetik



Mevcut çalışmaların sonucu, MS 1500 için genetik haritanın yukarıdaki şekilde olduğu ortaya konmuş. Bu haritayı baz alarak göze çarpan temel noktaları ifade etmeye çalışırsak:

Çin'in olduğu bölgede O grubu ağırlıklı.
Moğol bölgesinde C ağırlıklı.
Kuzeyde N öne çıkıyor.
Kuzeyde ve Amerikada Q varlığı görülüyor.
Avrupanın doğusunda R1a , batısında R1b göze çarpıyor.
Arap yarımadasında J ön planda.
Orta Asya ve batısında ise çevredeki grupları içeren bir karışım görünüyor.

Pengyang Kazıları:
2010 yılında Kuzey Çin'de Pengyang'da yapılan kazıda bulunan 2500 yıl kadar öncesine ait 6 insan incelenmiş.
Bu insanların eski Xiong-Nu (Hun) ve modern kuzey asyalılarla ilişkili oldukları ortaya konmuş.
Bulunan 4 erkeğe ait Y kromozomları Q haplogroup tipiyle Sibirya kökenini göstermiş.

Noin-Ula Kazıları:
Kuzey Mogolistanda Ulanbator'un kuzeyinde Selenga ırmağı kenarında Noin-Ula kurganı 1924-1925 tarihlerinde kazılmış. MS 1. yüzyıl ait 200 civarı gömü kümesi bulunmuş.
Mezarların Xiong-Nu aristokrasisine ait olduğu varsayılıyor. Q haplogroup tipinde oldukları ve daha çok Amerika yerlilerine benzedikleri sonucuna ulaşılmış.

Egyin Göl Kazıları:
1943 yılında yapılan kuzey Moğolistan'ın Baykal Gölü bölgesindeki Egyin Göl kazılarında da MÖ 2 - MS 3 yüzyıl aralığına adreslenen Xiong-Nu insanlarına ait 62 iskelet bulunmuş.
Fransız bilimadamlarınca 2006 yılında yapılan DNA incelemelerinde Q haplogroup tipinde oldukları ortaya çıkmış. Asyalı ve Avrupalı karışımının bu dönemlerde olduğu sonucuna varılmış. DNA özelliklerinin bugünkü Türklere de benzer olduğu ifade edilmiş.

Antropolojik


Brakisefallik Türk kökenli halkların çoğunlukla paylaştığı bir özellik.
Bu özellik İsviçreliler, Bavyeralı Almanlar, Fransa'nın orta bölümünde yaşayan topluluklarda, doğu Avrupa topluluklarında, Gürcüler ve kafa tasınn arkası düz olan şekliyle Ermenilerde de görülüyor.
Nerede ortaya çıktığı, nasıl yayıldığı konusunda tatmin edici bilgilere ulaşamadım ama kuzey bölgelerde soğuğa uyum sonucu ortaya çıktığı akla yatkın geliyor.

Harita günümüze dair yayılımı gösteriyor.

Dil


Genel olarak dillerin kökenine ait de iki teori bulunuyor. Bir tanesi MÖ 9000 civarına gidiyor ve Anadoluyu işaret ediyor. Diğer ise Asya steplerinden MÖ 6000 civarında yayıldığını savunuyor.

Türk dilinin ait olduğu Ural-Altay dil ailesi kuzeyde Finlandiya'dan doğuda Kore'ye kadar yayılan bir bölgede görülüyor. Ural ve Altay kolunun bağımsızlığını savunan görüşler olsa da ilişkili olduğu daha çok kabul gören görüş.

Bitişkenlik ve ünlü uyumu özelliklerine sahip Türk dil ailesinin de Urallar civarında ve MÖ 5500 civarında oluştuğuna dair bir teori bulunmakta.


Sonuç

Buraya kadar bir fikir vermesi açısından ortaya koymaya çalıştığımız verilerden kesin ve tutarlı bir tarih oluşturmak çok zor.

Sonuç olarak verdiğimiz bilgilerden öne çıkan noktaları kısaca vurgulamaya çalışalım:

Genetik olarak değerlendirdiğimizde Orta Asya'ya yayılan 4 temel grup görünüyor.
Bu grupların ikisinin (R ve C) batı ve doğu bölgelerde ağırlığı oluşturduğu görülüyor.
Orta bölümde ise ayrı bir grup(Q yapısı) bulunuyor. Bu grup kuzeye ve Amerikaya da yayılıyor.
En son olarak buzul devri sonrası doğudan kuzeye yayılan grup(N yapısı) mevcut.
Bütün bu grupların zaman içersinde kuzey-güney doğu-batı ekseninde  karışımları sözkonusu.

Yapılan kazılara dair bulgular da bahsettiğimiz genetik görünümü destekler nitelikte.

Antropolojik açıdan geçmişin fotoğrafını çekmek zor ama günümüz açısından belli yoğunlukların olduğu bölgeler gözlemlenebiliyor.

Oluşan kültürler açısından baktığımızda ise çok geçişken ve devamlılık gösteren yapılar mevcut. Bir kültür bölgesi etrafına coğrafi ve iklim koşullarının uygun olduğu çerçevede yayılıyor. Yine bir kültür sönükleşirken kaldığı yerden bir başkası bayrağı devralıyor. Yani buradan çıkarabileceğimiz sonuç bu coğrafyadaki toplulukların arasında ilişkilerin yoğun olduğu ve buzul dönemi hariç yalıtılmış bir ortam oluşmadığı şeklinde olabilir.

Bu tespitleri yaptıktan sonra ikinci bölümde bu veriler üzerine bina edilen tezleri aktarmaya ve kurgulamaya çalışacağız.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder