Kıbrıs


KÜNYE

Tarih : Kasım 2010
Süre : 5 gün
Rota : KKTC

YOL HİKAYESİ

Antalya'dan sabah erkenden Kıbrıs'a uçuyoruz. Ercan havaalanından bizi alan transfer aracı otelimize götürüyor. Otel aslında Kıbrıs'ın burna yakın noktasında ama Lefkoşa'ya uzaklık 75km ve yaklaşık 1 saatlik yol. Kıbrıs'ı merak ediyorum ve yol boyunca etrafı izlemek istiyorum ama gözlerim kapanıyor. Gözlerimi açtığımda oteldeyiz.
Konumumuz Gazimagusa'nın Bafra bölgesi. Burası Kıbrıs'ın güneyi ve turizm bölgesi olarak yapılanıyor. Henüz 2-3 otel var ve yeni otel inşaatları da devam ediyor. Şehirden, yerleşim bölgelerinden uzakta sakin bakir bir yerdeyiz. Burada deniz ve kum mükemmel. Sezon sonunda otelde pek hareket yok, ama bu vakitte güneş ve denizi ancak burada bulma şansı var.


4 gün güneşin ve denizin sonunun keyfini çıkarıyoruz. Bir günü ise Kıbrıs'ı gezmeye ayırıyoruz. Kiraladığımız arabanın şoför koltuğu sağda, vites solumda, trafik de soldan soldan gidince biraz tersim dönüyor. Alışmaya çalışıyorum, rota Gazimagosa.

GAZİMAGOSA


Karpaz-Gazimagosa yolu boyunca denizi solumuza alarak gidiyoruz. Magosa'ya yaklaştığımızda Salamis harabeleri levhasıyla sola denize doğru dönüyoruz.

Salamis Antik Kenti


Tarihi M.Ö. 11. yüzyıla giden, sonrasında depremlerle yıkılan kent, limanının da dolmasıyla M.S. 600'lerde terk edilmiş. Kalıntılar Roma dönemine ait. Başta gymnasium, hamam gibi yapıları görüyoruz. Sonrasında forum, agora ve tiyatro. Tiyatroya giden yolda yürürken kendimizi o dönemde hissediyoruz. Burası gerçekten etkileyici, görkemli bir yer. Kentin planına baktığımızda çok büyük olduğunu ve daha küçük bir bölümünü gördüğümüzü farkediyoruz. Hava çok sıcak ve zamanı iyi kullanmamız gerekiyor. Çıkıyoruz.

Sur İçi


Antik kentten sonra 5-6 km gidiyoruz ve Magosa'dayız. Güzel bir şehir. Doğu Akdeniz üniversitesi burada. Biz çok vakit kaybetmeden şehrin tarihi bölgesine geçiyoruz. Bu bölge deniz kenarında ve büyük surlarla çevrili. Çok güzel bir ortam. Deniz boyunca uzanan surların arkasında cafelerin bulunduğu cadde var. Merkez için, kafanızı kaldırdığınızda göreceğiniz görkemli yapıya gitmek gerekiyor. Hediyelik dükkanların bulunduğu yol boyunca çıkıyoruz ve eski St Nicholas kadetrali ya da yeni Lala Mustafa Paşa Cami'ne geliyoruz. İçi de dışı da çok güzel. Böyle görkemli bir yerin burada olmasını beklemiyorduk. Caminin hemen önündeki tropikal incir ağacı da bu yapıya yakışır bir güzellik.


Camiden  100m. ileride tarihi kalıntıların da bulunduğu bir meydandayız. Solumuzda iki katlı bir yapı. Burası Venedik Sarayı'ndan kalanlar. Öndeki küçük eklenti Namık Kemal zindanı. Sonrasında dar ara sokaklara girip geri dönüyoruz. Arabayla sur boyunca devam ediyoruz. Önümüze Othello kalesi çıkıyor. Adını, Sheakespeare'in ünlü hikayesinin bir bölümünün Kıbrıs'ın bir liman kentinde geçmesinden esinlenilerek ingilizler döneminde almış. Giriş ücretli, fethetmekten vazgeçiyor, çekiliyoruz. Arabayla sur içi turumuzu tamamlıyor, çıkıyoruz. Aslında Magosa'da özellikle bu sur içi bölgesi tarihi yapılar açısından çok zengin ve bütün bir gün burada keyifle gezilebilir ama bizim daha gezilecek iki şehrimiz var.

Maraş


Magosa'dan ayrılmadan son olarak Maraş bölgesini keşfetmeye çalışıyoruz. Önce kumsaldan biraz zorluyoruz. Sonra tellerle çevrilmiş yol boyunca etrafında dolaşıyoruz. Harap, hayalet bir şehir, savaşın izlerini taşıyor. En son bir askeri bölgeye doğru ilerliyoruz, asker heycanlı, bir hareketlenme var. Biz de heyecanlıyız, nereye gidiyoruz? Biraz fazla gitmişiz ve askeri bölge girşine kadar gelmişiz, askerlerle konuşuyoruz, herkes sakinleşiyor, dönüyoruz.

Lefkoşa yolunu bulup devam ediyoruz, 1  saat kadar sürüyor, Lefkoşa'dayız. 

LEFKOŞA  


Lefkoşa'da tarihi yapılar ve çarşılar var ama biz hızlıca iki noktayı gezecek ve çıkacağız.
İlk olarak şehrin eski yerleşim bölgesinden geçerek Yiğitler Burcu'na gidiyoruz. Burası sınır. Oturduğunuz yerden rum tarafını izleyebiliyorsunuz. Küçük bir de büfe var. Tostumuzu yiyor, çayımızı içiyor, bir yandan da karşı tarafı izliyoruz. Hatta birleşmiş milletler askerleri geliyor, tel örgüleri onarıyorlar. Fotograf çekiyoruz, causus filmine bağlıyoruz. Düdük ötüyor, duruyoruz, yakalandık :)
Dönüşte şehrin eski dar sokaklarından geçiyoruz, ana caddeye inmek için yaptığımız hamleler sonucu kendimizi cumhurbaşkanlığı makamında buluyoruz. Gelmişken girelim diyoruz, girişteki arkadaş da girin dönün diyor ve dönüş manevramızı cumhurbaşkanlığı binasının önünde yapıp çıkıyoruz.
Ana caddeyi bulduktan sonra yolumuzun üzerinde barbarlık müzesi var. Sakin bir yerde müstakil evlerin arasında bir ev. İçeri giriyoruz. Odalarda yaşanan katliamların fotografları var. Anne ve çocukların katledildiği banyo ise ürpertiyor bizi. Çıktığımızda bir durgunluk var üzerimizde, düşünceler var. Arabamıza binip Girne'ye doğru yola çıkıyoruz.

GİRNE


Girneye doğru ilerlerken batan güneş ile yarışıyoruz. Beşparmak dağlarını aştıktan sonra alçalmaya başlıyoruz. Levhalar ana yoldan 5-10 km saparak gidebileceğimiz St. Hilarion, Buffavento kalelerini gösteriyor. Girne'ye kuşbakışı hakim olduğunu düşündüğümüz bu kaleleri es geçmek zorundayız.
İlk hedefimiz Bellapais köyü ve manastırı. Şehre indikten sonra doğuya dönüyor, sonrasında yine tırmanıyoruz. Güneş batmadan manastırdayız. Köyün dar sokakları arasında dolaşıyoruz, manastırı dışardan da olsa geziyoruz. ve Girne manzarasının üzerinde güneşin batışını seyrediyoruz. Burası insana rehavet veren, Akdeniz kasabası deyince akla gelen cinsten bir yer. Akşam oluyor. Kafelerin ışıkları yanıyor, loş bir ortamda hafiften müzik sesleri duyuluyor. Gevşeyerek ayrılıyoruz buradan.


Artık yetişeceğimiz bir yer yok. Limana iniyoruz. Burada akşam yemeği için cezbedici kafelerden birine oturuyoruz. Menü, 10 çeşit meze ve balık. Mezelerde lezzet yok, buzluktan çıkma. Karnımızı doyuruyoruz. Gece vakti tam anlayamıyoruz ama şehir merkezine doğru gidip, burada sahile doğru uzanan, dükkan ve kafeleriyle canlı sokaklarda kısa bir tur atıyoruz ve dönüşe geçiyoruz. 
Dönüşümüzü farklı bir yoldan yapıyoruz. Doğuya doğru ilerleyip, dağ yoluna dönüyoruz. Gündüz manzaralı ve güzel olabilir ama gece çok tenha ve çok karanlık. Son bir gayret oteldeyiz. Yorulduk ama gün doldu taştı. Keyifli bir yorgunlukla dinlenme vakti.

KONAKLAR


Gördüğüm kadarıyla Kıbrıs'ta oteller Girne ve Magosa bölgelerinde yoğunlaşmış. Daha sakin bir tatil için Magosa bölgesi daha ideal.

BAFRA - Kaya Artemis




Biz Kaya Artemis'de kaldık. Kıbrıs'ın en büyük otellerinden birisi, belki de en büyüğü.
Konum - Fiziksel Durum
Sakin bir ortam, turkuaz deniz, kızıla çalan bir kum, mükemmel. Kasım'da gittiğimiz için olabilir, öğleden sonraları esen rüzgar biraz mükemeliği bozdu.
Otelin ana binası biraz geride ama problem oluşturacak bir durum yok. Ana bina ile sahil arasında da villa konaklama tipleri var. Biz ana binada kaldık. Binada odalar yeni, bakımlı ve güzeller. Zaten otelin genel mimarisi, görselliği çok güzel.
Personel - Hizmet
Personele pek ihtiyacımız olmadı. Garsonlar daha güleryüzlü ve ilgili olabilirdi.
Temizlik
Odaların ve otelin genel temizliğinde gözümüze çarpan olumsuzluk yoktu.
Yemek
Daha iyi olabilirdi, ama sezon sonuna veriyorum.
Aktivite
Aktivite sezonu da bitmişti.
Fiyat
Fiyat olarak gecelik kişi başı 130 civarıydı. Sezon da bu fiyata olsaydı ne güzel olurdu.
Diğer
Bu bölgede ulaşım imkanı yok gibi bir şey. Taksi en makul yöntem gibi.
Son Söz
Fiyat-Performans : 8/10

YEMEKLER

Özel bir şey yok notlarımızda. Otel dışında sadece Girne limanında bir şey umarak yemek yedik. Mekanlar güzel ama yemeklerde bunu yansıtacak lezzeti bulamadık.

SON SÖZLER

Magosa çok güzel bir şehir. Buraya bir gün ayırıp, detaylı gezilmeli.

Bellapais de çok hoş bir ortam.

Bizce Kıbrıs'ın güney bölgesinde kum ve deniz keyfi de bir başka.

Bizim gitmediğimiz Güzelyurt ve Karpaz bölgeleri için de güzel yorumlar var, özellikle Karpaz çok güzel bakir bir deniz keyfi yaşanabilecek bir yer olarak bahsediliyor, bir dahaki sefere diyoruz.

Araba kiralayarak Kıbrıs'ta keyfinizce rahat gezebilirsiniz. Zaten mesafeler az. Ama soldan akan trafik zorluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder